Kategoriler
ahvalnews Yazılar

‘Herkes hayatına devam ediyor ama Nusaybin etmiyor’

Bir yıl aradan sonra tekrar Nusaybin’deyim. Geçen yaz geldiğimde devam eden TOKİ inşaatları hemen hemen bitmiş durumda. Kentin girişindeki kontroller devam ediyor. Yollar, caddeler geçen yıldan da kötü durumda. Nusaybin koca bir inşaat gibi, her tarafta çukurlar ve Türk bayrakları.

Nusaybin’de 14 Mart 2016’da başlayan son sokağa çıkama yasağı 134 gün sürdü. Operasyonların bittiği 19 Temmuz 2016’dan sonra da yıkılan altı mahalleye giriş bir yıla yakın mümkün olmadı. Nusaybin’in en kalabalık bu altı mahallesi tel örgülerle çevrildi. O zamanlar sık sık gittiğim Nusaybin’de aklımda en çok kalan görüntü bu tel örgülerin önünde evlatlarının bedenlerini bekleyen analardı.

Nusaybin bir anlamda ikiye ayrılmıştı: Yasaklı ve yasaksız Nusaybin diye. Bu altı mahalle, Nusaybin’in neredeyse yarısı,  tel örgülerin önünde her gün bekleyen Nusaybinlilerin gözleri önünde yıkıldı. Bazı evlatların bedenleri bu yıkıntıların altında kaldı, bulunamadı. Nitekim TOKİ inşaatları sırasında insan bedenleri bulundu.

Şimdi o tel örgüler yok. Tel örgülerle çevrili o yıkık yanık alanın yerine steril TOKİ binaları yükseliyor, parkıyla bahçesiyle… Bir zamanlar burada bunların yaşanmış olabileceğine inanmak bile çok zor. Ancak kapılarda ya da duvarlarda gördüğünüz kurşun delikleri o yakın geçmişe ışık tutuyor.

TOKİ inşaatlarına gidiyorum. Dört-beş katlı binalar, yeşil alan ve çocuk parkları düşünülmüş. Yaklaşık 5 bin daire yapılmış ama henüz kimseye anahtar teslim edilmemiş. Devlet, evleri yıkılan ailelerden bu TOKİ daireleri için ek bir ücret talep ediyor. Aileler şikâyetçiler. Hem devletin ek para talebinden hem de bu dairelerin küçüklüğünden. Nusaybin’de ortalama aile büyüklüğünün 8-10 arasında olduğu düşünülünce TOKİ daireleri oldukça küçük kalıyor.

Nusaybinliler genelde bahçeli geniş evlerde yaşıyorlar, bu evlerden TOKİ’lere geçmek onlar için oldukça zor. Bir diğer dile getirilen sorun da TOKİ’lerde çalışacak olan güvenlikçi, bekçi, sucu, elektrikçi vs. gibi insanların devlet tarafından belirlenecek olması. Bu da TOKİ’lere geçecek ailelerde bir kaygı uyandırıyor. Bir aile “devlet şimdi de TOKİ’lerle bizi kontrol altında tutmaya çalışıyor” diyerek kaygısını dile getiriyor.

TOKİ inşaatlarının altında cenazelerin kalmış olması herkesin içini acıtan başka bir konu. “Peki, yine de geçecek misiniz TOKİ dairelerine?” diye soruyorum bir Nusaybinliye. “TOKİ’lerden memnun değiliz ama mecburuz” diye cevaplıyor.

Yasak ve çatışmalar sırasında kaç kişinin hayatını kaybettiği bugün bile belli değil. Ziyaret ettiğim DBP yetkilileri Nusaybin’den 20-25’i sivil olmak üzere yaklaşık 100 civarında insanın hayatını kaybettiğini söylüyorlar, ancak kaç asker ve polisin yaşamını yitirdiğini kimse bilmiyor.  80-85 civarında asker ve polisin hayatını kaybettiği söylenenler arasında. Nusaybin’de çatışmalarda sadece asker ve polis değil, IŞİD’e yakın insanların da kullanıldığı görüşü kentte çok yaygın.

Çatışmalar öncesi 115 bin civarında olan kent nüfusu şuan 104 bin civarında. Sokağa çıkma yasakları sırasında kenti terk eden 45 bin kişinin yaklaşık 11 bini hala dönmüş değil. Bu insanlar yakın başka ilçelerde ya yakınlarının yanında ya da köylerde kalıyorlar. Batıya ve yurtdışına gidenler de olmuş ama sayıca fazla değiller.

Son iki buçuk yıldır kayyım tarafından yönetilen kent bir harabe görüntüsünde. Kayyım altlarında bomba olabileceği düşüncesi ile sokak ve caddelerdeki tüm parke taşlarını kaldırmış ve yerine asfalt dökmüş. Bu asfaltı da tekrar, bu sefer kanalizasyon çalışmaları için kaldırmış. Her yan çukur, toz toprak…

Bu toz toprağın arasında evlatlarını kaybetmiş aileleri ziyarete gidiyorum. Aileler çok mutlu oluyorlar. Uzun zamandır kapılarını çalan olmamış. Bu aileleri ayrıca yazacağım, çünkü seslerinin duyulmasını çok istiyorlar. Ancak şunu şimdiden söylemek isterim ki Nusaybin’de çatışmaların üzerinden üç buçuk yıl geçmesine rağmen halen çocuklarının bedenlerine kavuşamamış, bir mezar taşı için didinen aileler var.

Çoğu hukuki yardım, destekten yoksun. Sesleri kimse tarafından duyulmamış ve hala da duyulmuyor. Ziyaret ettiğim herkes konuşmak istiyor, anlatmak istiyor.  “Çocuklarımız neden öldü?” sorusunun cevabını bulabilmiş değiller. Sadece devleti değil Kürt hareketini de eleştiriyorlar. Bir baba şöyle söylüyor:

“Hadi birinci şehri yıktırdın, ikinciyi de yıktırdın, bari üçüncü de dursaydın. O gün bir adım geri atılsaydı, bugün Kürt hareketi üç adım ileride olacaktı. Onca çocuk ölmüş adam hala öz-yönetim kazanacak diyor. Biri de kalkıp biz hata yaptık demiyor, özür dilemiyor.”

Nusaybin’de birçok ev acısıyla baş başa kalmış. Hayat evlatlarını, sevdiklerini, yuvalarını kaybettikleri o günde donmuş.

Bir Nusaybinlinin dediği gibi: “Herkes hayatına devam ediyor ama Nusaybin etmiyor”.

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.

© Ahval Türkçe