En kötü demokrasinin bile askeri darbelerden daha iyi olduğunu düşünenlerdenim. Darbe kime karşı olursa olsun, sonuçları korkunçtur. Bu nedenle kime karşı olduğuna bakmasızın darbelere karşı durmak gerekir.
Darbe girişimi duyulduğu andan beri bölgede insanlar oldukça endişeliydi. Evet kentlerimizin çoğu yıkıldı, asker, polis, tanklar, zırhlılar günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi, zaten adı konmamış bir sıkıyönetim halinde yaşıyoruz, ancak bunların üzerine bir askeri darbenin yine en çok barış isteyenleri vuracağı endişesini taşıyorduk. Bu darbe girişiminin başarısız olması, parti, sivil toplum ve halkın darbeye karşı ortak ses olması çok kıymetlidir.
Sokaktaki “halk”
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı sokaklara çağırması sonucu, sokaklara çıkan insanların yarattığı görüntüler bir darbe girişimi kadar birçoğumuzu ürküttü. Kafa kestiği iddia edilenler, zikredenler, tüm gece devam eden “Allah-u Ekber” ve tekbir sesleri, camilerin tüm bu yaşananlara alet edilmesi…
İstanbul’da görüştüğüm birçok yakınım sokaklarda cihat çağrısı yapanların olduğunu söylüyordu. İzlediğim bir videoda, darbe girişiminin önlenmesi sırasında sarıklı-cüppeli bir grup “demokrasi havarisi”, Türk bayrağı takılmış araçların önünde tekbir atarak yürüyüşe geçiyordu.
Bunlar toplumun geldiği noktayı gösteren, bizleri ne kadar korkunç günlerin beklediğine dair de emareler. Tüm bu insanları sokaktaki “halk” diyerek geçemeyiz. Demokrasi halkın sokakta olduğu rejimin adı değildir. Faşizm de halkı sokaklara çağırmıştı ve sokakta binlerce insan “insan avına” çıkmıştı. Önemli olan sokaktakinin dünya görüşüdür. Faşizm ulusal ve uluslararası yasalarla tanımlanmış bir suçtur ve bu suçu işleyenlere müsamaha gösterilemez.
“Şehitlik”ten “vatan hainliği”ne…
Cuma günü, darbe girişiminin yaşandığı gün, Cizre’den İdil’e yollardaydım. Her tarafın asker, polis, tank ve zırhlı araçlar olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Özellikle İdil’de ürkütücü boyutta idi. İdil girişindeki arama noktasındaki beton blokların üzerine “Allahın askeri Türktür” yazılıydı. Ve hemen bu yazının yanında yapılıyordu aramalar.
Buralarda JÖH’ler, PÖH’ler, ÇÖH’lerle iç içe “teröristlerle savaşan kahraman” olarak gösterilen asker, sadece birkaç saat sonra “düşman-hain” olarak tanımlandı, kan revan içinde yerlerde sürüklendi. Doğu’da Kürt’ün çocuğunu öldürürken “kahraman”, “şehit” olan asker, Boğaz Köprüsü’nde boğazlanan “vatan haini” artık.
Dün yandaş medya tarafından “Cizre ve Sur’u temizlemekle” övülen Orgeneral Adem Huduti, bugün “hain” olarak gözaltında. Hakkari’yi yakıp yıkan ve 1 ay önce “kahraman” ilan edilen Tuğgeneral Ahmet Otal da içeri alınanlardan. Dün “şehitler ölmez vatan bölünmez” diyenlerin, bugün asker öldürüp başında bozkurt işareti yaptığı görülüyor fotoğraflarda.
Köprüde linç edilirken ağlayan askerler, cihat isteyenler tarafından kemerle dövülenler, kafası kesilip sürüklenenler, parlamentosunu bombalayanlar, halkın üstüne ateş açanlar, kurumlarını basanlar, camilerden gelen anonslar, tekbir getirenler… Tüm bu resimlere bir bakın, bayraklar, marşlar, ezanlar, yüce devlet… Budur işte size sürekli anlatılan muhteşem “ecdadınız”, bunca yıl “uyutulduğunuz” milli zırvalarınız!
İşte budur savaşla, ırkçılıkla, ayrıştırılarak bu toplumun getirildiği nokta, bu resimlerdir tüm bu hikâyenin özeti…
Bir taraftan Meclis’i bombalayanlar, halka ateş açanlar, öte yandan tekbir getirerek kafa kestiği görülenler… Ve yüzlerce ölen insan, can, evlat! Ve bu ölümler, darbe girişiminden ders çıkaracağına, ülkeyi politikalarımızla ne hale getirdik diye utanacağına, bundan bile nemalanmaya çalışan bir hükümet!
Evet korkunç bir askeri darbe önlenmiştir, ama hiç kimse insan kafası kesip ölüsünü tekmeleyenlere “demokrasi mücahidi”, bizlere de “demokrasi bayramındayız” demesin.
Bayram, bu ülkeye eşitlik, özgürlük, adalet, barış gelince olacak!
Nurcan Baysal
*As published in T24 on 18.07.2016
DİPNOT: Bu yazı yayınlandıktan sonra köprüde kafası kesilen asker görüntülerinin doğru olmadığına dair haberler çıktı. O gece orada tam olarak neler olduğunu öğrenmemiz belki de hiç mümkün olmayacak. Ben bu yazıyı yazmadan önce bu bilgiyi doğrulatmak için çok sayıda haber sitesine başvurdum, ancak yazı yayınlandıktan günler sonra bu görüntülerin doğru olmadığı belirtildi. Bu konuda yanlış bir bilgilendirme yaptıysam okuyucularımdan özür dilerim.